porno çıkmazı

   psikanaliz

Haziran 2014’te sanatçı Robertis, G. Courbet’nin bir kadının cinsel organının merkezinde olduğu ünlü “Dünyanın Kökeni” (1886) tablosunun önünde kendi vajinasını sergileyerek bir performans gerçekleştirirken yetkililer tarafından gözaltına alınır. Vahşi kapitalizmin kültürel çarpıtmaları olarak postmodernizmin en büyük başarısı kavramlar arası sınırı bulanıklaştırmasıdır. Sanatla sansasyon, özelle kamusal, erotikle pornografik birbirine karışır. Postmodern dünyada pornografi, sanatın, reklamın ve gündelik hayatın içinde arsızca dolaşır.

Fransızcadan ithal porno kelimesi “amacı cinsel dürtülere yönelik olan, ahlaki değerlere aykırı düşen yayın, resim vb.”,  hemşerisi erotik “cinsel duyumlar veya onlara bağlı olan duyumların uyandırdığı duygu ve coşkularla ilgili olan” olarak tanımlanır (74). Dil üzerinden erotikle pornografik olanın ayrımını yapmak güçtür. Çünkü cinsellik dillendirilmeye dirençlidir, imgeler üzerinden kavranır. Bedene dair imgeler, 20. yüzyılda belki de geri dönüşümsüz bir biçimde parçalarına ayrılır.

Foucault, Batı’da, 18. yüzyıla kadar günlük yaşamın bir öğesi olan cinselliğin baskıcı ahlakla birlikte gizlenmeye başladığını belirtir. Antik çağda sokaktaki, ortaçağda sanattaki çıplaklığın amacı cinsellik değil, kutsallık/kusursuzluktur. Modern zamanlar cinselliği doğrudan bedensel bir gerçekliğe dönüştürür. Kahraman’a göre bu, ahlak ve akıl arasında kalan bedeni özgürleştirmeye yönelik bir arzunun dışavurumudur.  Pornografi, olumlayıcı değil, dışlayıcı bir ahlakı yansıtır (75).

XX. yüzyılın başında porno türünün kısa ve “masum” sayılabilecek ilk örnekleri çekilip, erkeklere özel gösterimlerde veya genelevlerde gösterilirken, yüzyılın ikinci yarısında sektör kültürel değişimlerin de etkisiyle hareketlenir. 1960’lar doğum kontrol yöntemlerinin keşfi, kadınların iş hayatına girişi, savaş sonrası özgürlük arzularıyla adına sonradan “cinsel devrim” denen bir dönüşüme şahit olur. Kadınlar için cinsel birliktelik sürekli bir risk olmaktan çıkar. Kadınlar kendilerini, erkekler kadınları keşfederken cinselliğe dair tabuların da aşılacağı umudu yeşerir. Ancak yalancı bahar kısa sürer. Cinsellik, tüketimi kışkırtmak için gündelik hayatın her yerine sızarken, özgür doğasından koparılır. Pornografi, tüketim toplumunun ırzına geçtiği cinsel devrimin, istenmeyen piçidir.

1980’lerde zirve dönemini yaşayan sektör internetin icadıyla bir yandan küçülür, öte yandan yaygınlaşır. İnternetteki sitelerin %12’si porno içeriklidir. Her dört arayıştan biri porno içerik için yapılır. Bugün porno endüstrisinin genel işlem hacminin 7-8 milyar dolara vardığı belirtilir. Seks endüstrisi ile birleştirilince rakamın çok daha büyüyeceğini tahmin etmek zor değil. Sektör her yaştan kadınlar üzerinden işler, erkekler figüran ya da yardımcı erkek oyuncudur çoğu zaman. Ancak başrol kadın değil fallus, yani iktidardır. Pornografik videoların %80’inde kadını (veya güçsüz olanı) aşağılamaya yönelik öğelerin olduğu saptanmıştır. Pornografide kadın, erkeğin fantezilerini gerçekleştiren bir bedene indirgenir. Bana kalırsa porno, erkek egemen ahlakın legal kabul ettiği genelevlerin sanal türevidir. İnsan cinselliğinin karmaşık doğası, düzen-düzülen ilişkisine hapsedilip erk(ek)lere servis edilir.

Psikanalitik açıdan cinsellik, günlük kullanımımızın çok ötesinde bir anlama sahiptir. Freud’un her şeyi sekse/cinselliğe bağladığı fikri kör bir inançtır. “Freud’un keşfi insan cinselliğinin açıklanması gereken bir sorun olduğunu gösterir, diğer tüm sorunları nihayetinde açıklayabilecek bir şey olduğunu değil” (76). Çünkü psikanalizde seks (genitallik), cinselliğin yönlerinden sadece bir tanesidir. Freud’a göre libido, Jung’un çarpıtmasıyla yaygın biçimde anlaşıldığı gibi yaşam enerjisi değil, cinsel enerjidir. Fakat bedenin her yeri, uyarıldığında, bu libidonun kaynağı olabilir. Basitleştirirsek: kaşınmadan, gıdıklanmadan aldığımız haz da “cinsel”dir. Yani Freud uyarılmanın doğasının cinsel olduğunu söyler.

Klasik kurama göre cinsel dürtüler başlangıçta nesnesinden bağımsızdır ve kısmi (parsiyel) dürtülerdir. İşte insan cinselliğini bir soruna dönüştüren de budur. Bakma, görme, dokunma, yalama, yeme gibi ilkel kısmi dürtülerin birleşmesi genital cinsel örgütlenmeyi oluşturur. Örnek verirsek: ağız mukozasının uyarılması olarak oral haz yemekle ilgili bir işleve hizmet eder. Ancak bebek parmağını emmenin hazzını fark ederse, dürtü (emme), nesnesinden (memeden) sapıp, parmağa yönelebilir. Kabaca bu genitallik öncesi (pregenital) kısmi dürtülerin genital cinsellikte birleşeceği, ona hizmet edeceği ümit edilir. Oysa insan cinselliğini bulanık kılan kısmi dürtülerin asi, arzunun da doyurulamaz doğasıdır. Cinsellik, farklı parçalardan (elektron, nötron, proton vs.) oluşan atomik bir bütün olarak düşünülebilir.  Pornografi, atom bombası gibi, gevşek ve kararsız bağlarla bütünmüş gibi görünen cinselliği kısmi dürtülere parçalar. Kısmi dürtülerin tatmini, parmak emme örneğinde olduğu gibi, ihtiyacı değil nesneyi (hedefi) değiştirir.

Psikanalizin temel metinlerinden biri olan “Cinsellik Üzerine Üç Deneme” de Freud (1905), fetişizm, röntgencilik ve sadomazoşizm gibi sapkınlıklardaki mekanizmaların “normal” cinsel edimde de bulunduğunu saptar. Bu mekanizmalar, “normal” cinsellikle “uygun” biçimde birleşirse sapkınlık olarak görülmezler. Ancak nesnesinden (partnerden) ve amacından (sevişmeden) bütünüyle bağımsız hale gelirse, yani kısmi bir dürtüye dönüşürse sapkınlaşırlar (77). Yine örnek verelim: partnerinizi, cinsel bir oyun içinde izlemek isterseniz bunu adı fantezidir. Herhangi birini onun rızası olmaksızın cinsel dürtünüzü kışkırtmak/doyurmak için izlerseniz sapık/röntgenci olursunuz. Pornografi bu bağlamda röntgenciliktir.

Porno sitelerdeki kategoriler, bu kısmi dürtülerle (emme, yalama, ısırma, yeme-içme-parçalama, çıkarma, işeme vb.) pregenital sapkın eğilimlerle (sadizm, mazoşizm, fetişizm, röntgencilik, sürtünmecilik, pedofili,  transvestizm vb.) veya aşılmamış ödipal sorunlarla (olgun, genç-yaşlı, cinsiyetler arsı geçişler-oyuncaklar vb.) belirlenir. Pornografi, zaten sorunlu olan insan cinselliğinde bir gerilemeye, daha ilkel süreçlerin kışkırtılmasına neden olur. Uzun süre porno izleyen kişilerde, porno-mastürbasyon düşkünlüğü, cinsel partnerle sorunlar, cinsel işlev bozuklukları, şiddete ve sapkınlığa eğilim görülebilir. Çıkmaz bir sokak gibidir porno, ilerlemeye, derinleşmeye izin vermez.

Pornografik olan doğrudan cinsel eylemi hedefler, erotik olan ise şehvet uyandırmayı. Dolayısıyla erotizm için cinsel dürtülerin yüceltilmesi (sublimasyonu) ihtimali vardır. Hayal gücüyle estetize edilir erotizm, bir sorunsala dönüştürülür; oysa pornografik olanda her şey açık seçiktir, konuya (dramatik çatışmaya) bile gerek yoktur. Pornografik olan dürtünün dolayımsız ama nafile doyumunu, sapkınlıkta olduğu gibi dürtünün idealizasyonunu amaç edinir. Cinsellik kısmi dürtülere parçalandığı gibi, nesne (yani çoğu zaman kadın bedeni) de, parçalara ayrılır. Saldırganlık (agresyon) olmadan bu parçalama işlemi yapılamaz. Porno bu nedenle şiddeti körükler.

Tamamıyla kötü bir şey değildir porno. Hatta cinsel terapistler çiftlere porno izleme “ödevi” de verirler. Buradaki amaç ket vurulmuş cinsellikle yüzleşmek/barışmaktır. Ancak yukarıda sıraladığımız özellikleri nedeniyle, pornoyu yaşamın bir parçası haline getirmek, bütünüyle sevebilmeyi ve bir kaynaşma deneyimi olarak sevişmeyi zorlaştırabilir. Pedofilide olduğu gibi yasal ve etik sorumlulukları da unutmamak gerekir.

Porno düşkünlüğünün ülkemizde sık görülmesi, bastırılmış cinsellikle ilgili gibi görünmektedir. Cinselliği, tüm bu karmaşık dürtüsel doğasının ötesinde, keşfetme, nüfuz etme, teslim olma, gizleme-ifşa etme, kaynaşma, ayrışma gibi ilişkisel çatışmaların mecrası olarak da görebiliriz (78). Cinsel deneyimin sınırlı kalması, bu bağlamda mastürbasyon da bir ilişkisizliği, ıssızlığı gösterir. Pornografi içimizdeki sapkını ayartan hayali arkadaş gibidir. Sapkınlık, bir yanıyla tamir edilememiş yalnızlığın ürünüdür. M.Khan kadar güzel ifade edemeyeceğim:

“Sapkınlık, doğasında tamamen yalnızlığın olduğu bir yakınlık kurma tekniğidir.”