antidepresanlar mutlu kılar mı?
Birçok hasta, şikâyetlerini anlattıktan sonra oldukça kararlı bir biçimde ekler: “Yalnız, ben ilaç kullanma taraftarı değilim!” Bir kısmına hak verdiğim endişeleri konuşmadan, “Ben de ilaç taraftarı değilim”, derim, “taraftarlık duygusal bir bağ ve benim moleküllerle böyle bir bağım yok!” Daha sonra hastanın ilaç kullanmak istememesinin altındaki nedenleri merak ederim. Aldığım yanıtları şu maddeler altında gruplandırabilirim:
1- ilaç kullanmış konu-komşu, akrabalar aktarılan gözlemler
2- internetteki dağınık veya kirli bilgiler
3- “kimyasal” istememe
4- ruhsal rahatsızlığı kabullenmeme
5- ilaçların rahatsızlıkları iyileştiremeyeceğine yönelik inanç
6- yardım almaya yönelik dirençler
İlaçlar, dışarıdan vücudumuza aldığımız, birçok aşamadan geçerek, uzun yıllar sonra kullanıma giren, araştırma safhasında tonlarca paranın döküldüğü moleküllerdir. İlaç önce hayvanlarda, sonra sağlıklı gönüllülerde, sonra geniş hastalık gruplarında çeşitli fazlardan geçer, son olarak ciddi kurumlarca onaylanır. En azından ideal olanı budur. Hayatımıza soktuğumuz çoğu gıdaya göre daha “bilinir” şeylerdir ilaçlar. İlaç formuna karşı olan birçok kişi, ilginçtir, televizyondan veya aktardan, içinde neyin ne kadar olduğunu bilmediği, orijinal ve organikliği şüpheli “doğal ilacı” kullanma eğilimindedir.
İlaç almak aslında, destek-yardım almaktır. Yaşadığımız sıkıntılarla baş edemediğimizde yardıma ihtiyaç duyarız. Kimileri için yardım istemek-almak bir zayıflık göstergesidir. Sorunları tek başlarına çözmek isterler. Özellikle elle tutulmayan, gözle görülmeyen ruhsal sıkıntıları “yenememek” bu kişilerin gururunu incitebilir. Yardım aramayı ciddi bir biçimde “gurur” meselesi yapanlar, yakınlarına ve profesyonellere yardım almak için başvurmazlar. Bu konuda kafası karışık olanlar başvursalar bile uygun yardıma ulaşmak veya yardımı uygun biçimde kullanmak konusunda sıkıntı yaşarlar. Diğer bir grup, kontrolcü diyebileceğimiz gruptur. Gerek hastalığın belirtilerini, gerekse tedaviyi kontrol altına almaya çalışırlar. Kendilerini “bir bilene” teslim etme konusunda çok güvensizlerdir. İlaçlar, kendileri tarafından kontrol edilmesi olanaksız olası etki ve yan etkileri nedeniyle tekinsiz şeyler olarak algılanır.
Son tahlilde, “bilmediğimiz”, tecrübe etmediğimiz bir şeyi “içimize almak” elbette endişe doğurabilir. Çoğumuz, yeni tadacağımız bir yemeğe temkinli yaklaşırız. Ancak uzmanlaşma gerektiren özel alanlarda “bir bilene” güvenmemede, yukarıdaki dinamikler etkili olabilir. Öte yandan ilaçlar, masallardaki iksirler gibi ne tamamıyla “iyi”, ne de tamamıyla “kötü” dür. Etkisi, yan etkisine yeğlenen şeylere ilaç denir. Psikiyatri ilaçları, hastaların tedavisiz gidişata göre daha kısa sürede iyileşmesini, semptomların azalmasını, kriz döneminin olduğundan konforlu atlatılmasını sağlar. Kimi hastalıklarda psikiyatrik ilaçların doğrudan iyileştirici rolü bulunur. Son olarak şunu eklemekte fayda var: Hemen hemen tüm hastalıklarda erken tanı ve tedavi hastalığın şiddetini, kronikleşmesini veya tekrarlamasını azaltır.
Günümüzde saniyede 6 antidepresan ilaç reçete edilmekte. İngiltere’de kanalizasyon suyunda özgül bir antidepresanın ölçülebilir düzeyde saptandığı şehir efsanesi de dillerde. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ruhsal hastalıkların ve özellikle depresyonun 2020’de yeti yitimi açısından ilk sıralara tırmanacağı görüşünde. Hem depresyon tanısı konan kişilerin hem de antidepresan reçetelerinin arttığı anlaşılıyor. Neden bu kadar çok antidepresan ilaç yazılıyor? Antidepresanlar gerçekten “mutluluk hapı” mı?
Kaba bir istatistikle, antidepresanların depresyonu olan üç hastadan ikisine iyi geldiği söylenebilir. Fakat daha fazla “bağımsız” araştırma gerektiği de aşikârdır. Depresyon tanı kriterlerinden tutun, hekimlerin günlük hasta sayılarına, “hasta”ların tedavi beklentilerine, ilaçların fiyatından yan etkilerine kadar birçok faktör reçete edilen ilaç sayısını belirleyebilir… Bu sıkıcı konuyu bırakıp başka bir sıkıcı konuya bakalım: Antidepresanlar beynimize (zihnimize) ne yapar?
Beynimiz nöron denilen, iletişim için özelleşmiş sinir hücreleri ve destek dokudan oluşur. Nöronların gövdelerinden çeşitli uzantılar çıkar (akson, dendrit). Bu uzantılar bir biriyle uç uca gelir. Aralarındaki boşluğa sinaps denir. Nöronlar çeşitli maddelerle bu sinapslar aracılığıyla haberleşir.
Şöyle bir benzetme yapalım: beynimizi, çok katlı, çok bloklu, havuzu, sosyal ve yeşil alanlarıyla büyük bir site olarak düşünelim. Her bir sinir hücresi dairelerden biri olsun. Aynı blok ve kattaki iki dairenin holü bu durumda sinaps denilen nöronların haberleşme aralığı olur. Bu sitede yaşayanların konuşamadığını ve duymadığını varsayalım. Birbirleriyle hole eşyalar bırakarak haberleşsinler. Bu durumda eşyalar beynimizdeki kimyasal haberciler olur. Hücreler almaçlarla (reseptörlerle) bu maddeleri içine alır ve her madde hücrede, dolayısıyla beyinde farklı sonuçlara yol açar. Nasıl komşulukta en meşhur ihtiyaçlar şeker, limon, kahve, yumurta vs ise beynimizde de Serotonin, Noradrenalin, Dopamin, GABA, aspartat, glutamat, Asetilkolin bu habercilerin en ünlüleridir. Antidepresanlar genel olarak bu sinaptik aralığa müdahale ederler. Aralıktaki şekerin, yumurtanın, kahvenin miktarını artırırlar. Bu zamanla, komşuların, apartmanın ve belki de sitenin iletişimini ve davranış biçimini değiştirir.
Antidepresan etkileri de yan etkileri de genellikle bu maddelerin hem beyinde hem bedenin başka bölümlerinde kullanıldıkları yerlerle ilgilidir. Hiçbir antidepresanın uygun süre ve dozda diğerinden daha etkili olduğuna dair kanıt yoktur. İlaç reçete edilirken, yan etki profili ve klinik tecrübe esas alınır. Günümüzde kullanılan antidepresanlar yıllar önce kullanılan atalarına göre çok daha konforlu ilaçlardır. Kolayca tolere edilecek ufak-tefek yan etkileri bulunur.
Antidepresanlar her gün düzenli kullanılmalıdır. Genellikle ilk bir hafta yan etki dönemdir. İlaçların olumlu etkisi 2-3 hafta içinde başlar. Fakat bazı antidepresanlar, uyku ve iştah üzerine derhal etkide bulunurlar. Bir antidepresanın faydalı olup olmadığına 4-6 haftada karar verilir. Bu süre zarfında fayda, beklenenden (semptomlarda %50 gerilemeden) az ise doz arttırılır, ilaç değiştirilir veya kombinasyon yapılır. İlk epizot depresyonda en az 6ay ilaç aralıksız ilaç kullanımı önerilir.
Antidepresanlar bağımlılık yapmaz ama klinik gözlemim, geçmişte depresyon tanısı ile antidepresan kullanan hastaların, yaşamdaki ufak zorluklarda bile tekrar ilaç kullanmak istemelerinin, hekimlerin de sakınmadan ilacı reçete etmelerinin böyle bir algıya yol açmış olabileceğidir: Acıdan geçmektense, acıyı gidermek yaygın bir eğilimdir. Öte yandan depresyonun nedenleri ve anlamı da göz ardı edilebilmektedir. İlaç, nedenlere veya anlama iyi gelmez!
Sonuçta depresyon yineleme eğilimi olan, tedavisiz uzun süren bir ruhsal bozukluktur. Günümüzde kullanılan antidepresanlar yan etki açısından oldukça konforludur. Tıbbın her alanında olduğu gibi akılcı ilaç kullanımı ve tedavi protokolüyle antidepresanlar, hekimin ve hastaların hizmetine sunulmuş faydalı enstrümanlardır.
Başlangıçtaki soruya gelince: Freud’un psikanaliz için söylediğini, antidepresanlar için de söyleyebiliriz: antidepresanlar mutlu etmez ama daha az mutsuz kılar!