pinokyo’nun pipisi

   psikanaliz

                          “Oku baban gibi eşek olma” / Anonim deyiş

Ödipus’u çıkardığınızda psikanaliz tamamıyla

                           bir kaosa dönüşecektir.” / J. Lacan (6)

 

Freud, hem insanlık mirasına merakı, hem de yaşadığı döneme ilgisiyle iyi bir entelektüeldi. Mitoloji de ilgi duyduğu alanlardan biriydi. Nasıl rüyalar bireysel bilinçdışına giden “kral yolu” ise, mitler de toplumsal bilinçdışını ele veriyordu: Mitler toplulukların gördüğü rüyalardı onun için…

Sofokles’in ünlü oyunu “Oiedepus” (ödipus), Yunan mitolojisindeki bir trajediyi konu alır. Thebai şehrinin kralı, doğacak oğlu tarafından öldürüleceğini öğrenince, oğlunu şehrin dışında ölüme terk eder.  Hikâyenin çeşitli sürümleri vardır ancak öyle ya da böyle Ödipus hayatta kalır; yıllar sonra babası olduğunu bilmediği kralın şehrine gelir ve baba katili olup, annesiyle evlenir.

Gelişim kuramında (psikoseksüel kuram) cinsel dürtülere özel bir önem atfeden Freud, bu tragedyadan etkilenerek, kuramındaki en önemli gelişimsel döneme “ödipal dönem/çatışma” adını verir. Ödipal dönem, yaklaşık olarak 3-6 yaşları arasına denk düşer. Bu dönemde çocuk konuşmaya başlamış, motor yetilere kavuşmuş, çekirdek cinsel kimliği gelişmiş, cinselliğe ve cinsel organlara merak artmıştır. Kız ve erkek çocukları nasıl dünyaya geldiklerini, erkeklerle kızlar arasındaki farkları, neyin ayıp neyin ayıp olmadığını anlamaya çalışırlar. Çocuk, merakı nedeniyle sıkça anne ile babanın arasına girer. Aynı zamanda karşı-cins ebeveynle flört başlar. Hemcins ebeveyn, hem sevilen, hem rekabet edilen/korkulan biri haline gelir. Sonuçta Freud’a göre çocuk, bu çatışmaları kaldıramaz ve rekabetten çekilir. Hemcins ebeveyni ortadan kaldırmaktansa, onun gibi olmayı, onun ideallerini seçer. Kabaca ödipal dönem sağlıklı olarak böyle geçilir. Freud’a göre bu dönemde vicdan (süperego) gelişir: birçok “nevrotik” rahatsızlığın kökeni ödipal dönemdeki çatışmalardan kaynaklanır.

Freud, Ödipus’u erkek çocuk üzerinden anlatır. Kız çocuğunun cinsel gelişimi daha farklıdır ve açıkçası erkekler kadar ayrıntılı tanımlanmaz. Birçok yazar Freud’un erkek egemen bir tutum içinde olduğunu savunur. Nedeni kuramında erkek cinsel organına verdiği sembolik önemdir. Ödipal çatışma kastrasyon/iğdiş edilme anksiyetesi, yani penisin (uzantının) kaderi üzerinden işler.

Penis, ataerkil kültürde ve bilinçdışında tek cinsel organdır. Cinsiyet çocuklar için pipileri olup/olmamasıyla tanımlanır. Çocuklar öncelikle kız ile erkek arasındaki farkı inkâr eder/bilmezler. 2-3 yaş civarında kız ve erkek çocukları dış cinsel organlarının farklı olduğunu anlarlar. Erkek çocukta bilinçdışı fantezi, penisin kesilmesi fantezisiyle örtüşür (sünnet, bunun somut örneğidir). Bu noktadan sonra kızlar için kuram karışır. Kızlarda (penisleri olmadığı için) zaten iğdiş edildikleri fantezisi gelişir. Kastrasyon anksiyetesi ile erkek çocuk ödipal süreçten çıkarken, kız çocuğu ödipale girer (7).

Lacan için kastrasyon zarar görme değil kopuştur ve mühim olan anatomik bir uzantı olan penis değil, onun ruhsal temsili-tasarımı olan “fallus”tur. Fallusa yapılan yatırım çocuğu kültürün içine sokar. Doğumdan sonraki yaklaşık bir yıl, çocukla annenin ikili ilişki yaşadıkları dönemdir. Daha sonra baba devreye girer. Babayı/babanın adını işaret eden annedir. Çocuk ikiliden, üçlü ilişkiye geçer. Çekirdek aile, köşelerini bireylerinin oluşturduğu bir (ödipal) üçgendir. Üçüncünün olduğu yerde grup oluşur ve belirli kurallar gerekir. Baba aynı zamanda kurallarla tanışma demektir, baba/fallus yasa koyucudur. Yani baba önce üçüncü kişi sonra kastratör (anneden ayıran, yasa koyan) olarak çocuğun hayat sahnesine çıkar. Freud’a göre uygarlığın ana kuralı ensest (aile içi bireylerin cinsel ilişkide bulunma) yasağıdır. Çünkü ensest yasağı aileyi, dolayısıyla toplumu ve kurallarını ayakta tutar. Bu nedenle Lacan, çocuğu anneden koparma sürecine “insanlaştırıcı kastrasyon” adını verir. Ödipal dönem, çocuğun toplumun kurallarına razı geldiği, sınırların çizildiği, çocuğun hazzı farklı alanlarda ve aile dışında aramaya çıktığı (7 yaş-ergenlik arası) “latent-gizil- dönem”e açılır.

Psikanalize göre ödipus evrenseldir ve tüm kültürlerde görülür. Çünkü büyümek kastrasyonu kabul etmektir. Birçok efsane, mit, masal ödipal hikâyenin sembolik özetidir – Pinokyo gibi. Önce masalı hatırlayalım, sonra da psikanalitik bakış açısıyla yorumlayalım:

Kukla çocuk Pinokyo, babası Gepetto’nun arzusunu yerine getirmek, babası gibi olmak ister. Ancak bunun için yaramazlık yapmaktan vazgeçmeli, okula gitmeyi kabul etmelidir. Zaten Pinokyo büyüklerden bir şey saklayamaz, çünkü yalan söylediğinde burnu uzar. Son vukuatı nedeniyle kendisi küçük bir balık, babası da onu içine alan büyük bir balık tarafından yutulunca akıllanır, babasına bir daha yalan atmayacağına dair söz verir ve insana dönüşür.

Başlangıçta Pinokyo insan değildir ve babası onun kendisi gibi olmasını ister. Babasının/toplumun yasalarına uymak, arzularına yenik düşmemek, yalan söylememek her çocuk gibi onun için de zordur. Yalan yasak hazza açılan riskli bir oyundur ve açığa çıktığında utanca/suçluluğa neden olur. Burnu Pinokyo’nun yapay penisi/imgesel fallusudur. Babanın/yasanın/toplumun kurallarını deldiğinde yapay penisi büyür ve büyüklerin hedefi haline gelir. Bu kastrasyon anksiyetesinin metaforik bir anlatımıdır. Babasının ideallerine (okumak) razı gelmedikçe, babası gibi (insan) olmaktan uzaklaşır.

Bilinçdışı, gücü/iktidarı, yasayı sembolik fallus; penise benzeyen uzuv, çıkıntı ve nesneleri imgesel fallus olarak algılar. Tersi (içe alan nesneler) vajinanın simgesidir. Pinokyo’yu yutan balık, rahim/annedir. Balıklar arası fark, baba ile oğul arasındaki fallus farkıdır. Baba oğlunu rahimden çıkarır ve yasaya tabi kılar. Pinokyo, babayı öldürme, ana rahmine girme/dönme fantezisinden vazgeçip okula gitmeyi, yani babayla özdeşleşmeyi, kurallarına uymayı kabul ettiğinde insanlaşır. İlerde büyüyecek, küçük ama gerçek bir penisi (burnu) olur.

Pinokyo bana, çocukluğumda sık duyduğum bir tekerlemeyi hatırlatır: “Oku baban gibi eşek olma.” Tekerleme, babayı örnek alma/alaya alma esprisi üzerinden yine ödipal çatışmayı özetler. Virgülü ilk kelimeden sonra koyarsanız, babayı yok sayarsınız, üçüncü kelimden sonra koyarsanız babayla özdeşimi kabul edersiniz. Noktalama işaretleri dilin kurallarıdır ve anlamı, nerede es vereceğimizi/duracağımız belirler. Virgülü doğru yere koymak için kastrasyonu kabul etmek gerekir. Pinokyo ödipal dönemden okumayı kabul ederek çıkar.

Ödipus, kültürün birçok ürününde açık ya da örtük olarak yer alır. Efsaneler, mitler, masallar, filmler ödipal yolculuğun yani büyümenin hikâyesini anlatır. Freud’un kuramının mihenk taşı olan ve yaşamının ilerleyen dönemindeki sosyolojik (grup psikolojisi, din) ve antropolojik (uygarlığın doğuşu) fikirlerinde çıkış noktası olarak ele alacağı ödipal hikâyesi kendi içinde tutarlı ve ilgi çekicidir. Ancak çağdaş kuramlarda ödipal döneme bu kadar fazla önem ve işlev atfedilmez, ilgi preödipal (ödipus öncesi) döneme kayar. Psikanaliz tarihi, Freud’un (kurucu babanın) kuramıyla hesaplaşmak,  ödipal çatışmayı/kastrasyon anksiyetesini aşmanın da tarihidir.

H. Kohut (1973), Freud’un ödipal babasını korkutucu bulur ve alternatifi yine mitolojik bir hikâye ile özetler. Odysseus Truva savaşından kaçmak için akıl hastası rolüne bürünür. Bir gün sapanla tarlayı sürerken akıl sağlığını test etmek üzere bebeğini önüne koyarlar. Odysseus, sapan bebeğe yaklaşırken yarım bir çember çizer, bebeğine zarar vermektense savaşa gitmeyi yeğler. Kohut, bunu “akıl sağlığın yarım çemberi” olarak adlandırır ve baba çocuk ilişkisinde tek hikâyenin Ödipus’un hikâyesi olmadığını belirtir. Kohut’un babası aynı zamanda seven, koruyan, destekleyen bir babadır.  Gepetto gibi…

Yorum yapılmamış

Bir cevap yazın