semptom: alegori

   psikanaliz

         Benim de herkes gibi baş ağrılarım, bitkin hallerim oldu…”   S. Freud

Nobel ödüllü usta yazar J. Saramago’nun alegorik romanı “Körlük ”de,  büyük bir salgına dönüşen ani görme kaybının, günlük yaşamı ve değer yargılarını nasıl kökten değiştirdiğine, insanın tekinsiz yanlarının nasıl da kolay etkinleştiğine şahit oluruz. Edebi bir yöntem olan alegori dolambaçlı ama daha etkili bir anlatım gücü sağlar. Körlük, yaşanılası bir dünyaya engel olan insani değerlerin (erdemlerin) kayboluşunun alegorisidir. Romanın kahramanı, yardımsever bir kadındır, cesareti ve iyi niyetiyle zaten körleşmeye bağışıktır; korkarak bakanlar, sadece kendini düşüneneler körleşir (36). Tek bir semptom hayatı ters yüz eder.

Fransızca bir tıp terimi olan semptom, hastalıklar sırasında ortaya çıkan öznel olarak hissedilen belirtilerdir. Bulgu ise hekimin muayene veya testlerle tespit ettiği nesnel göstergelerdir. Kırgınlık, ağrı, çökkünlük, iştahsızlık semptom; ateş, dalak büyümesi, bademciklerde kızarıklık bulgudur. Belirti ve bulgular hekimleri klinik tabloya, hastalığa, dolayısıyla özgün tedaviye götüren işaret fişekleridir. Hastalık, nedeni (etiyolojisi),  neden olan faktörlerin bedende neye yol açtığı (etyopatogenez), belirti ve bulguları (klinik) ve tedavisi belirlenmiş klinik tablodur.

Tıbbi bir disiplin olan psikiyatri çoğu kez semptomlara mahkûmdur. Ruhsal yakınmalar nesnel olarak ölçülemez, psikolojik testler özneldir ve ancak kliniği desteklediğinde anlamlıdır. Üstelik ruhsal rahatsızlıkların nedenleri, bedensel eşlikleri ve tedavisi de çoğu zaman net değildir, semptomlar üzerinden birbirinden ayrılır ve hastalık değil, bozukluk (disorder) olarak adlandırılır. Özetle psikiyatri suya yazılmıştır.

Betimleyici psikiyatri üzerine düşeni yapar. Semptom kümelerini ve özelliklerini birbirinden ayırarak farklı klinik tablolar tanımlar, bozuklukların nedenlerini ve tedavilerini araştırır. Semptomun anlamı/felsefesi, “yorumbilim” olarak adlandırılabilecek psikanalizin sorunsalıdır. Derinlik psikolojisi (psikanaliz) semptomla iç dünya, yüzeydeki ile derindeki arasındaki olası bağlantı üzerinden keşfedilmiştir.

Klasik kuram, dürtü ve çatışma eksenlidir. Dürtüler (kolaylaştırmak için hayvansı doğamız diyelim), içerden dürter ve doyurulmak ister. Oysa uygarlık onların ehlileştirilmesi projesidir. İnsanın “ilkel” yanıyla “uygar” yanı sürekli bir çatışma içindedir. Semptomlar zihinsel yapıların arasındaki veya içindeki çatışmanın dolayımsız ürünleri olabileceği gibi (örneğin uzun süreli halsizlik, psişik iktidarsızlık), çatışma sonucu ortaya çıkan anksiyetenin, savunmalarla çarpıtılmış türevleri de olabilir. İkincisine basitleştirerek bir örnek verelim: Bilinçdışı saldırgan dürtüler (id), vicdan (süperego) tarafından kabul edilemez çatışma ve anksiyete ortaya çıkar. Bunun üzerine benlik (ego), savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Saldırganlık; “yapma-bozma” ile takıntıya (“masaya üç kez dokunmazsam aileme kötü bir şey olacak”), “karşıt tepki geliştirme” ile yapay bir nezakete, “akılcılaştırma” ile faşizan/sadistik bir ideolojiye/hayat görüşüne dönüşebilir (tüm bu süreçler bilinçdışı ilerler).

Psikanalize göre nevrotik semptomlar içsel çatışmaları yatıştıran/erteleyen uzlaşmalardır. Psikanalitik açıdan semptom, elma kabuğundaki çürüğe benzer: yüzeydeki, derindeki çatışmanın hem göstergesi hem de gösterenidir (37). Semptomlar çatışmaya çıkan gizli tünellerdir. Rüyalar gibi.

Uyuduğumuzda zihin durmaz, çalışmaya devam eder. Ancak uyanıkken çalışan kalkanlarımız düşer. Freud’a göre rüyalarda, bilinçdışı istekler doyurulur. Çoğu zaman kendimize bile itiraf edemediğimiz saklı gerçekler su yüzüne çıkar. Fakat bunlar yine zihnimizin uyguladığı “sansür”ler nedeniyle şekil değiştirmiştir. Bilinçdışı, açığa çıktığında bunaltı yaratabilecek, yüzleşmesi güç arzuları çarpıtır. Freud’a göre bu çarpıtma uykunun devamı için gereklidir. Çünkü yoğun duyguları yaşadığımız ve içeriğin açık olduğu rüyalar (kâbus gibi) uykuyu bozar ve kişiyi uyandırır.  Rüyalar arzu ile uyku arasındaki şaşırtmacalı uzlaşmalardır.

Freud, önce histerik semptomun anlamını çözer (1895), sonra rüyalara da semptom gibi bakılması gerektiğini keşfeder (1900). Rüyadaki uzlaşma uykunun devamını, semptomda anksiyetenin azalmasını sağlar. Rüyalar “görenindir” ve gören içindir. Peki, ya semptomların hedefinde kim vardır? Düşün de düşlemin de dili imgelemdir. O zaman semptomun dili nedir? Rüya kendi alemini kurar, semptomun kurmak istediği dünya, kısacası arzusu nedir? Sık görülen bir semptom, seçici (yalnızca eşe karşı) psişik iktidarsızlık örneği üzerinden gidelim.

Sabah sertliğini yaşayan, mastürbasyon yaparken serteşme problemi olmayan ve eşiyle cinsel ilişkiye girmeyi (bilinçli olarak) isteyen bir erkeğin seçici empotansı, bize semptomun dili, hedefi ve arzusu hakkında spekülasyon hakkı doğurur.

Semptomun dili beden, yani beden işlevidir. Eşle veya eşin temsil ettikleriyle yaşanan çatışma, bedene vurur. Beden işlevi, zihinsel çatışmanın savaş alanı haline gelir. Psikanaliz de beden-zihin ayrımından nasibine düşeni alır. Beyin dışında herhangi bir organımızla düşünemeyeceğimiz konusunda ortak bir kanı vardır. Yani semptom dile gelmeyen zihinsel çatışmanın bedene vurmasıdır. İnsanlar dilsizlikleri ya da başkalarının sağırlıkları kadar delidir.

Hedef eş veya eşin temsil ettiğidir. Sebepler reel olabileceği gibi (şiddetli geçimsizlik), irreel de (bilinçdışı) olabilir. Eş boğan bir anneyi de kastre eden (sert) bir babayı da temsil ediyor olabilir. Her arzunun kuyruğuna yasağı bağlanmıştır. Bu durumda fallus (arzu nesnesi) yoksa risk de yoktur. O halde söz konusu semptom, beden diliyle eşe arzuyu anlatmaktır. Hangi arzuyu?

Cinsellik, karşılıklı olarak birbirini memnun etme, geniş anlamda yakın olma isteğiyse ve erkek bunu hem istiyor hem yapamıyorsa, arzunun çift-değerliliğinden bahsetmek gerekir. Yakın olmak boğulmayı/zarar görmeyi temsil ediyorsa, arzu ile korku semptom ile uzlaştırılır. Yani semptom, “sana yakın olmak, seni arzulamak ve senin tarafından arzulanmak istiyorum ama tüm bunlardan korkuyorum ve anlayamıyor/anlatamıyorum”, demek istemektedir. Yani semptom hem bir talep, hem de bir davetiyedir, alegorik bir anlatımdır. Deyimi tersine çevirelim: semptom sır verip ser vermemektir. A. Phillips şairane özetler (38):

“Semptom daima bir sırrın açığa çıkarılmasıdır; bir şeyi tümüyle açık etmeden bilinir kılma isteğinin göstergesidir.”