intihar
“Herkes sevdiğini öldürebilir.” / O. Wilde
Oscar Wilde kült eseri “Dorian Gray’in Portresi”nde (1891), yakışıklı bir gencin intiharla sonuçlanan hikâyesini anlatır. Karşılıksız aşkların romanı, Avrupa’da yayımlandıktan sonra gençler arasında intihar salgınına neden olur.
Arapça “nahr” (boğazlamak) kelimesinden köken alan intihar (ing:suicide), kişinin sosyal veya ruhsal nedenlerin etkisiyle kendi yaşamına son vermesi olarak tanımlanır (44). Sosyolojik, biyolojik ve psikolojik yönleriyle hazin bir yolculuğun sonudur intihar girişimi.
Sosyolojik açıdan intiharı araştıran Emile Durkheim’e göre intihar olasılığı bireyin içinde bulunduğu sosyal grupla bütünleşmesiyle ters orantılıdır (45). Bu nedenle kendini dışlanmış hisseden kişi ve gruplarda (göçmenlerde, eşcinsellerde, yalnız yaşayanlarda, evsizlerde, yaşlılarda) ve sosyal desteğin azaldığı topluluklarda intihar daha yüksek oranda gözlenir. Dini inanç intihar düşüncesi ve girişimi açısından önemli bir belirleyicidir. İnsanın doğuştan suçlu olarak görüldüğü Hırıstiyan kültüründe; kişinin kendi canına kıymasını günah kabul eden İslam ülkelerine göre intihar eylemi daha yaygındır.
İntihar girişiminde bulunanların %95′inde ruhsal bozukluk saptanır. Depresyon intihar girişiminin en sık görüldüğü bozukluk olması dolayısıyla ayrı bir önem arz eder. Depresyonu olanların %60′nda intihar girişimi, intihar girişiminde bulunanların %60′nda depresyon saptanmıştır (46). Depresyonun ağır seyretmesi, tekrarlaması, suçluluk duygusunun şiddetli olması kişiyi intihara yakınlaştıran faktörlerdir. Öyle ki tamamlanmamış intihar, suçluluk ve değersizlik düşüncesini körükleyebilir (“ölmeyi bile beceremedim”). Ağır depresyonlarda hasta intihar eylemini gerçekleştirecek enerjiyi bulamayabilir. Bu nedenle hızlı veya yalancı iyileşmelere temkinle yaklaşılır. Yaşamla ölüm arasındaki arafta ıstırap çeken hasta intihar etmeye karar verdiğinde kendini güçlü ve enerjik hissedebilir. Dolayısıyla depresyon geçirenler, intihar açısından özenle takip edilmelidir.
Depresyonun yanında Bipolar Bozukluk, Madde Bağımlılığı, Şizofreni, Panik Bozukluk intihar girişimi için risk oluşturur. Kişilik Bozuklukları (KB) olanlarda (Özellikle Borderline KB, Antisosyal KB, Narsisistik KB) intihar riski artmıştır. Bunun dışında Kronik Ağrı, Epilepsi, Multipl Skleroz, AİDS hastalarında intihar riski ve sıklığı artmıştır.
Biyolojik teoriler depresyonu olanlarda yapılan çalışmalardan türediği için bu iki durum birbirinden ayırmanın mümkün olamayacağı biçimde bütünleşmiştir. Post-mortem (ölüm sonrası) ve yaşayan hastalarda yapılan çalışmalar serotonini işaret eder.
İntihar hakkında hatırı sayılır bir bilgi birikimi olmasına rağmen, intihar eylemini kestirmek güçtür. Bu bakımdan depreme benzer intihar. Fay hatları ve geçmiş yol gösterici olabilir. Erkek cinsiyet, ileri yaş, geçmişte veya aile öyküsünde intihar girişimi, boşanma, yalnız yaşama, izole edilme, parasızlık, göçmen olmak intihar riskini arttıran faktörler olarak sıralanabilir. Çocukluğunda anne-baba kaybı veya ayrılığı yaşayanlarda, fiziksel, duygusal, cinsel ihmal veya istismara maruz kalanlarda, ileride depresyon ve intihar görülme olasılığı ciddi biçimde artar. Plan yapma, yöntem-tarih belirleme, yaşamak için neden bulamama, öldürücü araçlara yakın olma intihar düşüncesinin keskinliğini ve tehlikeliliğini gösteren önemli ipuçlarıdır. İntiharda cinsler arası farklılıklar da bulunur: kabaca kadınlarda intihar girişimi, erkeklere göre üç kat daha fazlayken, ölümle sonuçlanan intiharlar erkeklerde üç kat fazladır. Kadınlarda yüksek doz ilaçla intihar girişimi ilk sıradayken, erkekler ateşli silah, ası ve yüksekten atlama gibi keskin girişimleri daha sık dener.
Tıpkı şizofreni gibi intihar da sanatçıların, felsefecilerin ilgisini çekmiştir. Literatürde “entelektüel intiharı” olarak adlandırılan, soyut/varoluşsal kavram ve çatışmalardan kaynaklanan, kişinin yaşama hakkından özgür iradesiyle vazgeçmesi olarak tanımlanabilecek bir intihar biçimi (“seçimi”) tanımlanır. Kimi yazarlara göre intiharların üçte birinde sosyal veya psikolojik bir etken bulunmamaktadır. Bazen intihar, tek bir eylemle aniden değil, tekrarlayan eylemlerle yavaş yavaş gerçekleştirilir (parasuisid).
“Parasuisidal davranışlar” ölümle sonuçlanabilecek intihar benzeri eylemler olarak tanımlanır. Örneğin hızlı, alkollü araç kullanmak, sigara içmek gibi (tabuta çivi çakmak) ölüme veya ölümcül hastalıklara yol açabilecek davranışlardan sakınmamak, uzun süreli bir intihar girişimi olarak değerlendirilir. Yaşamı ve eserleri incelendiğinde trafik kazası sonucu ölen Albert Camus’un parasuisidal intihar davranışında bulunduğu kabul edilir.
Tartışmalı bir konu olsa da insan dışındaki hayvanların intiharından bahsetmek zordur. Bazı hayvanların ölümü hızlandıracak eylemlerde bulunduğu saptanmıştır. Kompleks bir eylem olarak intiharın insana özgü olduğu genellemesi yapılabilir. Bütün canlılar için iki temel unsur hayatta kalma ve üremedir. Karmaşık zihinsel işlevleriyle insansoyu, hayatta kalma içgüdüsünü atlatabilir. Fakat içinde ölümü de doğumu da taşıyan biyoloji/beden kendini öldürmeye izin vermez. Araç (ilaç, silah, yükseklik vs.) kullanmadan kendimizi öldürmeyiz. Anayol psikanalizin önemli bir ekolü olan Nesne İlişkileri Kuramı’na göre de intihar için aslında “aracı” kullanırız. Nasıl mı? Basitleştirerek anlatmaya çalışalım.
İç dünyamızı cüzdanımızda taşıdığımız yakınlarımızın resimlerini de onların içsel temsilcilerine benzetebiliriz. Tek farkla: cüzdanımızdakiler fotoğraf değil, onlarla kurduğumuz ilişkileri sembolize eden, kendi süzgecimizden geçen robot resimler gibidir ve psikolojik gerçekliğimiz bu robot resimler üzerinden işler. Yaşamın başında ilişki kuruduğumuz “önemli öteki”leri ister istemez cüzdanımıza atarız. Onları cüzdanımızda nasıl taşıdığımız, cüzdanımızdaki yerleri ve temsilleriyle ilgili çatışmalarımız yaşamla kurduğumuz ilişkiyi de (değer, sevgi, yaşama sevinci) belirler. Mecburen sevgi beslediğimiz bu resimlerin “kötücül” yanları ağır basarsa, onlardan kurtulmaya çalışırız. Ancak aile bireyleri ne atılır, ne satılır. İntihar sevdiğimizdeki kötücül olanı öldürmeye/yok etmeye, çatışmasız ve ilişkisiz duruma dönmeye (ana rahmine/mezara girmeye) yönelik trajik bir eylemdir. Cüzdandaki resim hedef alınır, kurşun kalbi deler geçer. Yani intihar bir kaza kurşunudur.
Depresyonun temel dinamiği olan öfkeyi kendine yönlendirme, intiharda kendini cezalandırmaya, öldürmeye dönüşür. İntihar, iyi ile kötüyü, sevgiyle öfkeyi birlikte taşıyamamak, kendini sevdiğiyle birlikte öldürmektir. Meninger, intiharın içindeki bu saldırgan öğeye vurgu yapar: İntihar öldürme, öldürülme ve ölme isteğinin bir bileşenidir. Eylem biçimiyle, geride bırakılanlarla (video, mektup, yarım kalan ilişkiler, anılar) öfkeli ve acı bir mesajdır. Saldırganlık hücresel düzeyde (apopitoz, bağışıklık sistemi) ve ruhsal örgütlenmemizde mevcuttur. Onu reddetmek, aslında yaşamı da reddetmektir.
Nedeni ve dinamikleri ne olursa olsun intihar dehşet hissi uyandırır. Kendi fay hatlarımızı hareketlendirir. Edebiyat tarihi, intiharı konu edinip, sonunda kendi de intihar eden yazarlarla doludur. Bu bağlamda girdaba benzer intihar, ölümcül cazibesine kapılıp yaklaşanı içine çeker, yok eder. İntihar bir seçenek değil, seçeneksizlik, çaresizliktir. Gri yazar Kafka’nın sık tekrar ettiğim aforizmasıyla bitirelim:
“Yaşam ile olan kavganızda, yaşamdan yana olun.”